Hiç gereği yokken,hayatına giren insanlar. Hiç gereği yokken,karşına çıkarlar. Hiç gereği yokken; gününü,haftanı,ayını belki de yıllarını alırlar. Hiç gereği yokken,gece-gündüz aklından geçen Her düşünceye bulaşırlar. Hiç gereği yokken,seni istemediğin kadar mutlu ederler. Sonra hiç gereği yokken,hayatından çıkıp giderler. Anladım ki,meğer gerçek dost aşk,MEVLÂ imiş. Ne beni unuttu,ne de bıraktı
İki gün sonra, aynı adam ıslık çala çala gelmiş sınır kapısına. Çıkış yapacak. Selesinde gene torba…
“Aç!” demişler, açmış, gene kum…
İki gün sonra, aynı adam pedal çevire çevire gelmiş sınır kapısına… Selede gene torba…
Bu sefer, polis çağırmışlar. Narkotikçi gözüyle incelemişler. Nafile!.. Bildiğin kum…. Delirecekler…
Bir, üç, beş, hep aynı manzara… Adam geliyor geze geze, termal kamerayla bakıyorlar, tahlil yapıyorlar, köpeklere koklatıyorlar, uyduyla takip ediyorlar, hikâye…
Hep kum çıkıyor…
Aradan yıllar geçiyor.
Gümrük görevlisi çarşıda rastlıyor o adama.. Yahu Kardeşim: “İçim içimi yiyor!.” diyor, “Bu saatten sonra bir şey yapamam sana. Allah aşkına söyle, ne kaçırıyordun o torbayla?..” Adam cevap veriyor:
“Bisiklet!..”
Olaylara bakış açımızı değiştiremediğimiz sürece, olayların arka planını görmemeye devam edeceğiz…
Tek başına meditasyon yapmak isteyen bir Budist rahip, sandalla gölün ortasına gider, gözlerini kapatarak meditasyona başlar. Huşû içinde geçen bir kaç saat sonra, birden başka bir sandalın kendi sandalına çarptığını farkeder. Henüz gözleri kapalıyken, içinden bir öfke yükselmeye başlar. Gözlerini açtığında, kendisine çarpıp meditasyonunu bölerek onu rahatsız eden sandalcıya bağırmaya hazırlanır ki, yanında bomboş bir sandal görür. Bağlandığı yerden kopmuş ve kendi kendine gölün ortasına kadar gelmiştir. İşte o anda rahip, aslında öfkenin kendi içinde olduğunu idrak eder ve ortaya çıkmak için bir dış etkenin gelip vurmasının yeterli olduğunu anlar.
O günden sonra rahip, herhangi biri gelip onu rahatsız ettiğinde ya da öfkesini tetiklediğinde, hep şunu hatırlar;
Diğer kişi sadece boş bir sandal. Öfke benim içimde.. Thich Nhat HANH
Yaşam boyu saygılı olmaktır. Bu, kişinin hem kendisine Hem de tüm diğer varlıklara karşı Koşulsuz sevgi ve saygı beslemesi demektir.
İçten gelen samimiyettir. Bu, dürüstlük, samimiyet ve sadakat gerektirir.
Kibarlıktır; buysa nezaket, Başkalarıyla ilgilenme Ve tüm ruhsal gerçekliğe duyarlı olmak demektir.
Destekleyici olmaktır; Başkalarına karşılık beklemeksizin hizmet etmektir.
Bu 4 erdem dayatılan kurallar değil, aksine Senin öz tabiatının birer parçasıdırlar. Uygulandıklarında, zekayı doğurur ve 5 güzel şeyi geliştirirler: Sağlık, zenginlik, mutluluk, uzun ömür Ve huzur..
′′ Seni sevmeye hazır olmayan insanları serbest bırak Bu hayatında yapacağın en zor şey. Seni sevmeye hazır olmayanlara sevgini vermeyi bırak. Değişmek istemeyen insanlarla zor sohbetler yapmayı bırak. Varlığına önem vermeyen insanlar için görünmeyi bırak. İçgüdülerinin etrafındaki herkesin iyi dileklerini kazanmak olduğunu biliyorum, ancak aynı zamanda zamanını, enerjini ve akıl sağlığını çalacak dürtüdür… Hayatında memnuniyet , ilgi bağlılık ortaya çıktığında, herkes senin kadar dürüst olmayacak… Bu, kim olduğunu değiştirmen gerektiği anlamına gelmez. Bu seni sevmeye hazır olmayan insanları sevmeyi bırakman anlamına geliyor. Zamanını harcadığın kişiler tarafından ince bir şekilde dışlanır, ince bir şekilde aşağılanır, unutulur veya kolaylıkla görmezden gelinirsen onlara ilgini ve enerjini sunmaya devam ederek kendine iyilik yapmazsın Gerçek şu ki sen herkes değilsin… Ve herkes senin için değil. Bu dünyayı bu kadar özel yapan şey, arkadaşlığına, sevgine,dostluğuna önem veren olan birkaç kişiyi bulduğun zaman ve gerçek aşkı …bunun ne kadar değerli olduğunu bileceksin… Çünkü olmayan şeyleri tecrübe ettin… Ama bunu yapamayan birisinin seni sevmesini sağlamak için ne kadar çok zaman harcarsın?
Bu gezegende milyarlarca insan var ve çoğu seninle kendi seviyelerinde sevgi titreşimleri icindeler…
Ama… Seni yastık, ikinci plan seçeneği, terapist ve duygusal iyileşme stratejisi olarak kullanan insanların mahremiyetinde ne kadar kısa kalırsan senin icin doğru olan bu …
Denemeyi bırakırsan ilişki biter… Belki mesaj göndermeyi bırakırsan telefonun günlerce ve haftalarca sessiz kalır… Birini sevmeyi bırakırsan gerçek olmayan aşk eriyebilir… Bu bir ilişkiyi mahvettiğin anlamına gelmez! Bu ilişkiyi tutan tek şey sadece sendin ve sadece senin onu tutmak için tuttuğun enerjiydi.
Bu aşk değil. Bu bağlılıktır. İstemeyenlere bir şans vermek istemektir!
Hayatındaki en değerli ve en önemli şey enerjindir. Bu sadece senin zamanın ve sınırlı… Bu senin enerjin!
Zamanını senin için uygun olmayan insanlarla geçirdiğin zaman neden bu kadar sabırsız olduğunu anlamaya başlarsın.
Hayatın için, kendin için ve tanıdığın herkes için yapabileceğin en önemli şeyin enerjini her şeyden daha vahşi bir şekilde korumak olduğunu fark etmeye başlayacaksın.
Hayatını güvenli bir sığınak yap, Sadece seninle uyumlu kişilere izin ver…
İnsanları kurtarmak senin sorumluluğun değil. Onları kurtarılması gerektiğine ikna etmekten sorumlu değilsin.
Her an insanlar için var olmak ve onlara hayatını vermek senin işin değil..
Çünkü eğer kötü hissediyorsan, görevde hissediyorsan, mecbur hissediyorsan onlara verdiğin iyiliği geri vermeyeceklerinden korkuyorsun…
Kaderin sevildiğini fark etmek ve hak ettiğini düşündüğün sevgiyi kabul etmek.
Gerçek bir dostluğu hak ettiğine karar ver…. gerçek bir bağlılık, sağlıklı ve başarılı insanlarla tam sevgi.
Sonra bekle… Sadece bir süreliğine… Ve her şeyin ne kadar değiştiğini izle…” Anthony Hopkins
Hokusai der ki, özenle bak Dikkat et, fark et Bakmaya devam et, meraklı kal Görmenin sonu yok der.
Der ki, yaşlanmayı dört gözle bekle Değişmeye devam et, sadece gerçekte kim olduğundan daha fazlasına eriş. Çıkmaza gir, bunu kabul et, hâlâ ilgini çekiyorsa kendini tekrar et der.
Der ki, Sevdiğin şeyi yapmaya devam et Dua etmeye devam et. Her birimiz bir çocuğuz, her birimiz yaşlıyız ve her birimizin bir bedeni var der. Der ki, her birimiz korkmuştur. Her birimizin korku ile yaşamak için bir yol bulması gerekir.
Der ki, her şey canlıdır- deniz kabukları, binalar, insanlar, balık, dağlar, ağaçlar. Orman canlıdır.
Su canlıdır. Her şeyin kendi hayatı vardır. Her şey içimizde yaşar. Der ki, içindeki dünyayla yaşa.
Der ki, resim yapmanız ya da kitap yazmanız önemli değil. Ahşap oymanız ya da balık tutmanız önemli değil. Evde oturmanız ve verandanızdaki karıncalara Ya da bahçenizdeki ağaçların ve otların gölgelerine bakmanız önemli değil.
Önemsemen önemli. Hissetmen önemli. Fark etmen önemli. Hayatın senin içinde yaşaması önemli.
Memnuniyet, senin içinde yaşayan hayattır. Sevinç, senin içinde yaşayan hayattır. Tatmin ve güç senin içinde yaşayan hayatlardır. Barış, senin içinde yaşayan hayattır.
Der ki, korkma Korkma. Bak, hisset, hayatın senin elinden tutmasına izin ver. Bırak hayat senin içinde yaşasın.
Kendinizi başkasına anlatmayın..
Sizi sevenin buna ihtiyacı yoktur.
Sevmeyen de inanmayacaktır zaten…
Onun hayatında bir seçeneksen,
Onun senin bir önceliğin olmasına izin verme.
İlişkiler en iyi dengeli olduğunda yürür…
Uyandığında iki seçeneğin var…
Tekrar uyuyup bir rüya görmek, ya da uyanıp rüyanın peşinde koşmak…
Bize değer verenleri ağlatır, vermeyenler için ağlarız…
Bizim için hiç ağlamayacaklara değer veririz…
Garip ama gerçek…
Bir kez bunu anlasak değişmek için hiçbir şey geç değil…
Mutluyken söz, üzgünsen cevap, öfkeliysen karar verme…
Zaman nehir gibidir…
Aynı suda iki kez yıkanılmaz…
An’ı yaşa, geçen su bir daha gelmez…
Hep meşgulsen, hiç müsait olamazsın…
Hep zamanının olmadığnı söylersen, hiç zamanın olamaz…
Hep “yarın yapacağım” dersen, yarın hiç gelmez…
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.